DUYURU
Tarih: 10.01.2018 | Okunma Sayısı: 22712

YARGITAY’IN -UYGULAMADA ÖNEM TAŞIYAN- İÇTİHATLARI

Av. Talih Uyar

-1-

CEBRİ İCRA YOLUYLA YAPILAN SATIŞLAR HAKKINDA ‘TASARRUFUN İPTALİ DAVASI’ AÇILABİLİR Mİ?

I-Tasarrufun iptali davaları ya‘alacaklılarına zarar vermek amacı ile mallarını onlardan serbest iradeleri ile kaçırmış olan borçluların bu tasarrufları hakkında’ ya da -daha ender olarak- ‘borçluların cebri icra yolu ile serbest iradeleri dışında yapılmış olan satışlar sonucunda, malvarlığından çıkmış olan mallarına ilişkin tasarruflar hakkında’ açılabilir.

Birinci tür tasarrufun iptali davalarının “İİK. 278, 279 ve 280. maddelerinde yazılı tasarruflar nedeniyle açılabileceği” İİK. mad. 277/I’de belirtilmiştir.[1]

İkinci tür yani ‘cebri icra yolu ile yapılan satışlar hakkında’ ise -kural olarak- tasarrufun iptali davası açılamayacağı gerek doktrinde ve gerekse Yargıtay içtihatlarında öteden beri açık seçik tereddütsüz kabul edilmiştir.Gerçekten, bu konuda;

a)Doktrinde;

“Cebrî icra yolu ile yapılan satışlar (İİK. m. 106), buradaki anlamda bir tasarruf değildir ve bu nedenle iptal davasına konu yapılamazlar. Çünkü, cebri icra yolu ile satış borçlunun yapmış olduğu bir tasarruf değildir; oysa burada söz konusu olan (iptale tabi) tasarruf işlemleri, borçlu ile üçüncü kişi arasındaki tasarruf işlemleridir…”[2]

“İİK.’nun 106 vd. maddeleri uyarınca (cebri icra yolu ile yapılan satışlar(ihaleler)tasarrufun iptali davasına konu edilemez. Bunun sebebi ise, cebri icra yolu ile yapılan satışlarda borçlunun iradesi ile yapılmış bir tasarrufun bulunmamasıdır. Diğer bir ifade ile, cebri icra yolu ile yapılan satış, borçlu tarafından yapılmış bir satış değildir. Satış işleminin yapıldığı icra dosyasındaki alacağın muvazaalı olduğu iddia edilmedikçe satış ile ilgili iptal davası açılamaz.”[3]

“ ‘Cebri icra yolu ile yapılan satışlar’ hakkında da -kural olarak- iptal davası açılamaz.[4]Çünkü, ortada, borçlunun serbest iradesi ile yaptığı bir tasarruf yoktur. Halbuki; ancak borçlunun -mal kaçırmak amacı ile- üçüncü kişilerle yaptığı tasarruflar iptal davasına (İİK. mad. 277 vd.) konu olabilir. Yani, «cebri icra yolu ile yapılan satışlar, borçlu tarafından yapılmış bir tasarruf» niteliğinde değildir&S230;

Ancak, borçlu -alacaklılarından mal kaçırmak amacıyla- anlaştığı üçüncü bir kişiyle muvazaalı olarak borç ilişkisi yaratarak, aleyhine takip yapılmasını sağlayarak malvarlığına dahil malların ihale ile satılmasını gerçekleştirmişse, bu tür ihaleler hakkında iptal davası açılabilir&S230; Başka bir ifade ile; «alacaklının alacağının muvazaalı olduğu iddia edilmedikçe», cebri icra yolu ile yapılan ihaleler hakkında tasarrufun iptali davası açılamaz.”[5]

“Cebri icra yolu ile yapılan satışlar hakkında da kural olarak iptal davası açılamaz. Çünkü ortada, borçlunun serbest iradesiyle yaptığı bir tasarruf yoktur.”[6]

“Yargıtay uygulamasına göre, cebri icra yolu ile yapılan satışlar(İİK. md. 106 vd.) iptal davasına konu olamaz. Çünkü, cebri icra(ihale)ile yapılan satışlarda borçlunun serbest iradesi ile yaptığı tasarruf söz konusu değildir. Gerçekten satış işlemlerinin yapıldığı icra dosyasındaki alacağın danışıklı olduğu ileri sürülüp iptali ileri sürülmedikçe ihale hakkında tasarrufun iptali davası açılamaz Yargıtay uygulaması da bu yöndedir.”[7]

“Cebri icra yoluyla yapılan satışlar, buradaki anlamda bir ‘tasarruf’ değildir ve bu sebeple iptal davasına konu edilemezler. Zira cebri icra yoluyla satış, borçlunun yapmış olduğu bir ‘tasarruf’ değildir.[8]

denilmiştir.

b)Yargıtay, içtihatlarında;

“Kural olarak ‘cebri icra yoluyla yapılmış olan satışlar (ihaleler) hakkında’ iptal davası açılamayacağını, ancak ‘alacaklısından mal kaçırmak amacına yönelik bir (muvazaalı) alacak-borç ilişkisi yaratılarak, takip yapılmak suretiyle gerçekleştirilen ihaleler hakkında iptal davası açılabileceğini” [9]

“Kural olarak ‘cebri icra yoluyla yapılmış olan satışlar (ihaleler) hakkında’ iptal davası açılamayacağını, ancak «alacaklısından mal kaçırmak amacına yönelik bir (muvazaalı) alacak-borç ilişkisi yaratılarak, takip yapılmak suretiyle gerçekleştirilen ihaleler hakkında iptal davası açılabileceğini”[10]

“Cebri icra yolu ile, icra dairesince yapılan ihalelerin iptali için, 6183 sayılı Kanun uyarınca, kamu alacağından dolayı iptal davası açılamayacağını”[11]

“Cebri icra yolu ile, icra dairesince yapılan ihalelerin iptâli için, 6183 sayılı Kanun uyarınca, kamu alacağından dolayı iptâl davası açılamayacağını”[12]

“Kural olarak cebri icra yoluyla yapılmış olan satışlar (ihaleler) hakkında" iptâl davası açılamayacağı, ancak "alacaklısından mal kaçırmak amacına yönelik bir (muvazaalı) alacak-borç ilişkisi yaratılarak, takip yapılmak suretiyle gerçekleştirilen ihaleler hakkında iptâl davası açılabileceğini”[13]

“İcra dairesince, tapu sicilindeki on yıllık kira şerhiyle birlikte satılan ipotekli taşınmaz hakkında, iptal davası açılamayacağını”[14]

belirtmiştir.

Buraya kadar ayrıntılı olarak açıkladığımız gibi;

Eğer tasarrufun iptali davası “alacaklılarına zarar vermek amacı ile mallarını onlardan serbest iradesi ile kaçırmış olan borçluların bu tasarrufları hakkında” açılmış ise; bu davada ‘borçlunun, alacaklılarına zarar verme kastı ile yaptığı tüm tasarrufların iptali’ istenir.

Eğer tasarrufun iptali davası “borçlunun cebri icra yolu ile satılmış olan mallarına yönelik olarak” açılmışsa, iptal davasına konu olabilecek tasarruflar, önceki iptal davası türünde olduğu gibi sınırsız değildir. Çünkü, cebri icra satışları hakkında tasarrufun iptal davası açılmasına sıcak bakılmamakta ve yukarıda açıkça belirttiğimiz gibi gerek doktrinde ve gerekse Yargıtay içtihatlarında“cebri icra yolu ile yapılan satışların, İİK. mad. 277 anlamında ‘tasarruf’ olmadığı, ‘burada borçlunun iradesi ile yapılmış bir tasarruf bulunmadığı’, ‘satışın icra memurunun iradesi ile gerçekleştiği’ ” ‘oybirliği ile’ ifade edilirken, doktrinde bir kısım yazarlar“cebri icra yolu ile yapılan satışlar hakkında tasarrufun iptali davasının açılamayacağını” mutlak olarak belirtirken, bir kısım yazarlarsadece bir durumda “satış işleminin yapıldığı icra dosyasındaki alacağın muvazaalı olduğu iddia edilerek”, “borçlunun, anlaştığı üçüncü bir kişiyle muvazaalı olarak borç ilişkisi yaratarak aleyhine takip yapılmasını sağlayarak, malvarlığına dair mallarının ihale ile satılmasını gerçekleştirmişse” bu tür ihaleler hakkında iptal davası açılabileceğini, başka bir ifade ile “takip yapan alacaklının alacağının muvazaalı olduğu” iddia edilmedikçe ‘cebriicra yolu ile yapılan ihaleler hakkında tasarrufun iptali davası açılamayacağını’ ” belirtmişlerdir.

Yukarıda belirttiğimiz gibi; Yargıtay’ın bir kısım içtihatlarındamutlak olarak “cebri icra yoluyla icra dairesince yapılan ihalelerin iptali için tasarrufun iptali davası açılamayacağı” belirtilmişken, bir kısım içtihatlarındaise “ancak alacaklısından mal kaçırmak amacına yönelik bir (muvazaalı) alacak-borç ilişkisi yaratılarak, takip yapılmak suretiyle gerçekleştirilen ihaleler hakkında iptal davası açılabileceği” belirtilmiştir.

Bilindiği gibi cebri icra satışları, açık artırma sonucunda en yüksek pey sürene satılan şeyin ihale edilmesi ile sonuçlanmaktadır.

İcra hukukunda, yapılan ‘açık artırma’lara katılımın fazla olması istenir. İhaleye katılarak pey süren ve sonuçta ihale üzerinde kalan kişilere daha sonra;

-“Seninle, borçlu arasında organik bağ olduğu için, sana yapılmış olan ihaleyi bozuyoruz.”,

-“İhalede satın aldığın şeyin bedelini ödeme gücün bulunduğunu kanıtla, aksi takdirde ihaleyi bozacağız.”

- “Sen bu ihaleye kendi adına fakat borçlunun hesabına girdin, bu nedenle sana yapılan ihaleyi bozuyoruz.”

denilirse, hiç kimse icra dairesinde yapılan ihalelere girmez. Bu sonuç ise -yukarıda belirttiğimiz gibi- icra hukukunun ‘açık artırma’lardan olan beklentisi ile bağdaşmaz……

Bu nedenle, cebri icra satışlarına yönelik tasarrufun iptali davalarında, alıcıların borçlu ile organik bağının bulunup bulunmadığının ve satın aldıkları taşınmazları ödeme gücüne sahip olup olmadıklarının (yani; alıcıların, borçluların nam-ı müstearı olup olmadıklarının) araştırılması gerektiği” görüşünü savunan (Bölge Adliye Mahkemesi) kararına[15] katılmak mümkün değildir.

Bu düşünce ancak “borçluların -cebri icra satışları dışında- serbest iradeleri ile alacaklılarına zarar vermek kastıyla üçüncü kişilerle yaptıkları tasarruflar hakkında açılan tasarrufun iptali davaları hakkında” geçerli olabilir.

-2-

“ARAÇ” (PLÂKA) İLE “HAT”TIN BİRBİRİNDEN BAĞIMSIZ EKONOMİK DEĞERİ VAR MIDIR? “ARAÇ” (PLÂKA) İLE “HAT”, BİRBİRİNDEN AYRI TAKİP VE İHALE KONUSU OLABİLİR Mİ?

Araç ile bu aracın çalıştığı hattının birbirinden bağımsız olarak ekonomik değeri olduğundan, minibüs ile hattın ayrı ayrı takip ve ihale konusu edilebileceği-…Üçüncü kişiler 07.08.2015 tarihinde icra mahkemesinde başvurularında;

- Ekonomik değeri bulunmayan minibüs hattının tek başına haciz ve/veya rehin konusu olmasının mümkün olmadığını bu nedenle de ihale konusu yapılamayacağını,

Şayet aracın plakasının satışı gerçekleştirilmek isteniyorsa, araç takyidat bilgisinden de anlaşılacağı üzere kendilerinin rehin hakkının dikkate alınmadan işlem yapılmasının doğru olmadığını, bu bakımdan Belediye kayıtlarının esas alınmasının da hatalı olduğunu,

- (Bir başka takip dosyasında) İcra müdürlüğünce yapılan ihale ile &S230; plaka numaralı araç ve hattın satış ve devrinin müvekkil &S230;’a geçtiğini,

- Diğer taraftan, “Belediye Başkanlığı kararı”, “trafik kayıtları” ve “&S230; Koop. kayıt ve yetkililerin beyanı” nazara alınarak araç ve minibüs hattının &S230; tarafından diğer müvekkil &S230;’a devredildiğini, bu nedenle yeniden satış yapılmasının doğru olmadığını belirterek, &S230; plakalı minibüs hattının satışının durdurulmasını talep etmişler, mahkemece ekonomik değeri olmayan &S230; plakalı aracın ticari hattının satışına ilişkin işlemlerin durdurulmasına ve iptaline karar verilmiştir.

&S230; 1. İcra Müdürlüğü’nün 2013/3153 Esas sayılı takip dosyasının incelenmesinde; alacaklı &S230; tarafından borçlu &S230; aleyhine, şikayet konusu edilen &S230; plaka sayılı araç hakkında taşınır rehninin paraya çevrilmesi yoluyla takibe girişildiği, takibe konu alacağın &S230; tarafından 30.05.2013 tarihinde &S230; 2. Noterliği’nce tanzim edilen 09035 yevmiye numaralı temlik senedi ile temlik alındığı, &S230; plaka sayılı aracın ihaleye çıkartılıp, 22.07.2013 tarihinde alacağa mahsuben &S230;’a ihale edildiği anlaşılmıştır.

Şikayet dilekçesi ekinde bulunan &S230; Belediye Başkanlığı’nın 08.10.2013 tarihli Encümen Kararı ile &S230; plakalı minibüs hattının &S230; 1. İcra Müdürlüğü’nün 2013/3153 Esas sayılı dosyasında yapılan ihaleye istinaden &S230; adına olan kaydının silinerek &S230; adına tescil edilmesine karar verilmiştir.

Yine şikayet dilekçesi ekinde bulunan &S230; Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nın 10.06.2014 tarihli Encümen Kararı ile &S230; plakalı minibüs hattının &S230;’a ait iken tarafların rızası doğrultusunda &S230; adına devir tescil edilmesine karar verilmiştir.-

Alacaklı &S230; vekili tarafından şikayet dosyasına sunulan, &S230; 1. İcra Müdürlüğü’nün 2013/3153 Esas sayılı dosyasından alınan bila tarihli belgeye göre, ihale konusunun sadece &S230; plaka sayılı araç olduğu bildirilmiştir. Yine &S230; İdare Mahkemesi’nin 18.12.2014 tarih 2014/1913-2626 E.K. sayılı ilamında, &S230; 1. İcra Müdürlüğü’nün 2013/3153 Esas sayılı dosyasında yapılan ihalede, ihale konusunun &S230; plakalı minibüs olduğu minibüs hattının ise ihale konusu edilmediği belirtilerek &S230; Belediye Başkanlığı’nın 08.10.2013 tarihli Encümen Kararı’nın iptaline karar verildiği görülmüştür.

Şikayete konu &S230; 1. İcra Müdürlüğü’nün 2015/5893 Esas sayılı takip dosyasının incelenmesinde; alacaklı &S230; tarafından, borçlu &S230; aleyhine &S230; plakalı aracın çalıştığı minibüs hattı üzerine konan &S230; 1. Noterliği’nin 11.10.2012 tarih ve 05202 yevmiye numaralı 250.000 TL.lik rehin sözleşmesine istinaden ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla ilamlı takibe girişildiği, alacaklının talebi üzerine İcra Müdürlüğü’nce minibüs hattının satışına karar verilip, 03.08.2015 tarihinde satış karar tensip zaptının tanzim edildiği görülmüştür. Bahse konu takip dosyasında, &S230; Büyükşehir Belediye Başkanlığı Ulaşım Dairesi Başkanlığı, icra müdürlüğüne gönderdiği 18.05.2015 tarihli yazısında, &S230; İdare Mahkemesi’nin 18.12.2014 tarih 2014/1913-2626 E.K. sayılı ilamına atıf yaparak, &S230; Büyükşehir Belediyesi’nin 17.03.2015 tarih ve 2015/34 sayılı Encümen Kararı gereğince &S230; plakaya ait minibüs hattının &S230; adına kaydedilmiş olduğunu, aracın hattı üzerine rehin ve rehnin paraya çevrilmesine ilişkin şerh talebinin araç dosyasına işlendiğini belirtmiştir.

Somut olayda, &S230; plaka sayılı araç ile bu aracın çalıştığı hattın birbirinden bağımsız olarak ekonomik değeri olduğu dolayısıyla minibüs ile hattın ayrı ayrı takip ve ihale konusu edilebileceği açıktır. &S230; 1. İcra Müdürlüğü’nün 2013/3153 Esas sayılı takip dosyasında, &S230; plaka sayılı araç &S230;’a ihale edilmiş, bunun yanında belediye encümen kararına istinaden minibüs hattı da &S230; adına tescil edilmiş ise de &S230; İdare Mahkemesi’nin 18.12.2014 tarih 2014/1913-2626 E.K. sayılı ilamı ile bu ilam doğrultusunda &S230; Büyükşehir Belediyesi’nin 17.03.2015 tarih ve 2015/34 sayılı Encümen Kararı gereğince &S230; plakaya ait minibüs hattının yeniden &S230; adına kaydedilmiş olduğunun belirtildiği dolayısıyla şikayet tarihi itibariyle şikayetçiler ile minibüs hattının ilgisinin kalmadığı, şikayetçilerin &S230; 1. İcra Müdürlüğü’nün 2015/5893 Esas sayılı takip dosyasının taraflarından olmadığı anlaşılmıştır.

O halde mahkemece, “şikayetçilerin satışın durdurulmasını isteyebilecek kişilerden olmadığı, bu nedenle aktif husumet ehliyetleri bulunmadığı”ndan bahisle “istemin reddine” karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile aksi yönde hüküm tesisi isabetsizdir.

12. HD. 24.10.2016 T. E: 15694, K: 22096

Not: Yukarıdaki içtihat yüksek mahkemenin (12. Hukuk Dairesinin) son uygulamasını yansıtmaktadır.

Yüksek mahkeme, daha önce, tamamen aksi doğrultuda -yani; “araç” ve “hat”tın ‘birbirinden ayrı olarak takip ve ihale konusu yapılamayacağını’- aşağıdaki şekilde belirtmişti:

I-Satışı yapılan ihale konusu aracın plakası, aracın ayrılmaz parçası olduğundan, aracın cebri icra yoluyla satışının, plakayı da kapsayacağı, aracın mülkiyetinin üzerindeki plaka ile birlikte ihale alıcısına geçeceği-…İhale alıcısının 06.01.2014 tarihinde icra mahkemesine başvurusunda, “08.11.2013 tarihinde ihalesi yapılan “S” plakalı aracı, plakası ile birlikte satıldığını düşünerek ihalede satın aldığını, ihalenin kesinleşmesi üzerine tescil işlemi için trafik tescil şube müdürlüğünce gittiğinde, plakanın değil, aracın devrini alabileceğini öğrendiğini, bu şekilde ihale konusu aracın esaslı vasıflarında hataya düşürüldüğünü” belirterek, ihalenin feshini talep ettiği mahkemece, “şikayetin kabulü ile ihalenin feshine” karar verildiği anlaşılmıştır.

Satışı yapılan ihale konusu aracın plakası, onun ayrılmaz bir parçası olup, cebri icra yoluyla aracın satılmış olması halinde, aracın satışının plakayı da kapsayacağı muhakkaktır.

Somut olayda satış ilanında 35 S 00545 plakalı aracın satılacağının ilan edildiği görülmektedir. Bu durumda ihalede satışı yapılan 35 S 00545 plakalı araç olup, aracın mülkiyeti üzerindeki plaka ile birlikte ihale alıcısına geçecektir.

O halde; mahkemece, şikayetçi ihale alıcısının ihalenin feshi isteminin yasal dayanağı bulunmadığından, reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile ihalenin feshi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.

12. HD. 04.11.2014 T. E:24392, K:26142

II-Hat, plaka için verildiğinden, hattın haczi ile plakanın da haczedilmiş olacağı ve plaka satıldığında hattın da satışının gerçekleşmiş olacağı- Birlikte satılmasını zorunlu kılan ekonomik bütünlük olduğundan hat ve plakanın ayrı ayrı kıymet taktirleri yapılarak birbirlerinden bağımsız olarak satılmalarının düşünülemeyeceği-…Alacaklı, “&S230;&S230;.plakalı minibüsün, plakasının ticari değeri bulunduğundan araçtan ayrı olarak satılmasına ilişkin başvurusunun İcra Müdürlüğünce reddedilmesine dair kararın iptalini” talep etmiş, mahkeme, “araç fiilen ele geçirilip muhafaza altına alınmadığından satışın yapılmasının hukuken mümkün olmadığından, talebin reddine” hükmetmiştir. Alacaklının temyizi üzerine, mahkeme kararının, Dairemizce onandığı, alacaklının bu defa karar düzeltme talebinde bulunduğu anlaşılmıştır.

İcra ve İflas Kanunu ve takip hukuku ilkelerine göre aslolan alacaklının alacağına kavuşmasını sağlamak olduğundan, kural olarak borçluların tüm mallarının haczi mümkündür. Bir malın haczedilememesi için yasal düzenlemenin bulunması zorunludur.Haczedilmezlik istisnai bir durum olduğundan, bu yöndeki düzenlemelerin de dar yorumlanması gerekir. Ticari hayatta sürekli olarak alım ve satıma konu olan minibüs hatlarının ekonomik bir değerinin bulunmadığı ileri sürülemez. Ancak hat, plakadan ayrı olarak bağımsız bir hacze konu olamaz. Ticari plakalı bir minibüs hattının haczi plakaya konacak haciz ile gerçekleşir. Diğer bir ifadeyle minibüs hatları, plakaya bağlı olup onun mütemmim cüzüdür. Hat, plaka için verildiğinden, hattın haczi de, plakanın haczi ile gerçekleşmiş olur. Aynı doğrultuda plaka satıldığında hattın da satışı gerçekleşmiş olur. Bunların birlikte satılmasını zorunlu kılan ekonomik bütünlük olduğundan, hat ve plakanın ayrı ayrı kıymet taktirleri yapılarak birbirlerinden bağımsız olarak satılmaları düşünülemez.

Somut olayda, alacaklının 16.11.2011 tarihli talebi üzerine, borçluya ait&S230;&S230;. plaka sayılı aracın trafik siciline şerh verilerek kayden haczi yapılmıştır. Bilirkişi raporuna göre “&S230;&S230;.plakalı aracın hat değerinin 50.000 TL – 60.000 TL olarak tespit edildiği”, &S230;tarafından “1 ve 2 nolu hatlarda ticari plakaların araç dışında, devir işlemleri noterden satış sözleşmesi almak suretiyle yapılmaktadır” şeklinde düzenlemeye tabi kılındığı anlaşılmakla,“aracın fiilen haciz edilemediğinden bahisle minibüs plakasının hat ile birlikte cebri icraya konu yapılamayacağına” yönelik gerekçe yerinde değildir.

O halde mahkemece, şikayetin kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir. Mahkeme kararının belirtilen nedenlerle bozulması gerekirken, Dairemizce onandığı anlaşılmakla, karar düzeltme isteminin kabulü gerekmiştir.

12. HD. 01.04.2013 T. E: 4989, K: 12335

III-Ticari hayatta sürekli olarak alım ve satıma konu olan minibüs hatlarının “ekonomik bir değerinin bulunmadığı”nın ileri sürülemeyeceği, hattın, plakadan ayrı (bağımsız) olarak hacze konu olamayacağı, ticari plakalı bir minibüs hattının haczinin, plakaya konacak haciz ile gerçekleşeceği, diğer bir ifade ile minibüs hatlarının plakaya bağlı olup onun ayrılmaz parçası olduğu; hat, plaka için verilmiş olduğundan, hat’tın haczinin, plakanın haczi ile gerçekleşmiş olacağı, aynı şekilde plaka satıldığında hattında satışının gerçekleşmiş olacağı, hat ve plakanın ayrı ayrı kıymet takdirleri yapılarak, birbirinden bağımsız olarak satılmalarının düşünülemeyeceği-…İstanbul 12. İcra Müdürlüğü'nün 2011/8818 Esas sayılı dosyasında, alacaklı T. Vakıflar Bankası T.A.O tarafından borçlular Harun Kaya ve İbrahim Yeşilyurt hakkında icra takibi başlatıldığı, söz konusu dosyadan 09.08.2010 tarihinde yazılan talimatta, rehne konu olan 34 M 5865 plaka sayılı aracın, araç ve plaka, hat değeri ile birlikte ayrı ayrı fiili haczinin ve kıymet taktirinin yapılmasının talep edildiği, bahsi geçen minibüs niteliğindeki aracın, Pendik 2. İcra Müdürlüğü'nün 2010/4799 Talimat sayılı dosyasından 23.08.2010 tarihinde fiilen haczedilerek, hat değerinin 500.000 TL, araç değerinin ise 10.000 TL olarak belirlendiği, 03.11.2010 tarihinde ise asıl icra dosyasından talimat yazılarak,“söz konusu aracın kesinleşen araç plaka ve hat değeri ile birlikte muhammen bedel üzerinden satılmasının talep edildiği” talimat icra müdürlüğünce ihale işlemlerinin gerçekleştirildiği görülmüştür.

Borçlu tarafından ihalenin feshi istemi üzerine, İcra Mahkemesince 34 M 5865 Plakalı minibüse ilişkin ihalenin feshini gerektirir usul ve yasaya aykırı bir durum olmadığı, araca ait hatta ilişkin olarak da, İstanbul Büyükşehir Belediyesi (M) ve (TM) Seri Plakalı ve Hatlı Ticari Minibüs Yönergesi uyarınca minibüs hatlarının devrinin ve satışının özel düzenlemelere tabi kılındığı, bu nedenle “minibüs hattının cebri icraya konu yapılamayacağı”ndan bahisle, 34 M 5865 plaka sayılı minibüs hattına ilişkin talebinin kabulü ile, “09.02.2011 tarihinde yapılan ihalenin feshine”, 34 M 5865 plaka sayılı araca ilişkin “ihalenin feshi talebinin ise reddine” karar verilmiştir.

İcra ve İflas Kanunu ve takip hukuku ilkelerine göre asılolan alacaklının alacağına kavuşmasını sağlamak olduğundan, kural olarak borçluların tüm mallarının haczi mümkündür. Bir malın haczedilememesi için yasal düzenlemenin bulunması zorunludur.

Haczedilmezlik istisnai bir durum olduğundan, bu yöndeki düzenlemelerin de dar yorumlanması gerekir. Somut olayda borçluya ait 34 M 5865 plaka sayılı aracın fiilen haczinin yapılarak makine değeri ile araca ait hattın değeri tespit edilmiştir. Ticari hayatta sürekli olarak alım ve satıma konu olan minibüs hatlarının ekonomik bir değerinin bulunmadığı ileri sürülemez. Hattın, satışa esas muhammen bedelinin 500.000 TL olarak tespit edilmiş olması da bunun ayrı bir göstergesidir. Ancak hat, plakadan ayrı olarakbağımsız bir hacze konu olamaz. Ticari plakalı bir minibüs hattının haczi plakaya konacak haciz ile gerçekleşir. Diğer bir ifadeyle minibüs hatları, plakaya bağlı olup onun mütemmim cüzüdür. Hat, plaka için verildiğinden, hattın haczi de, plakanın hacziile gerçekleşmiş olur. Aynı doğrultuda plaka satıldığında, hattın da satışı gerçekleşmiş olur. Bunların birlikte, satılmasını zorunlu kılan ekonomik bütünlük olduğundan,hat ve plakanın ayrı ayrı kıymet taktirleri yapılarak birbirlerinden bağımsız olarak satılmaları düşünülemez.

Yapılan bu genel açıklamalardan sonra somut olayın incelenmesinde; talimat icra müdürlüğünce 23.08.2010 tarihinde yapılan fiili haciz ve kıymet taktirinde, 34 M 5865 plakalı aracın hat değerinin 500.000 TL olarak tespit edildiği ve tespit edilen bu değer üzerinden ihalesinin gerçekleştirildiği, yapılan bu işlemde bir usulsüzlük bulunmadığı, ihalenin feshini gerektiren bir durum olmadığı görülmektedir. İcra Mahkemesi'nin 34 M 5865 plakalı araca ait hatta ilişkin olarak, İstanbul Büyükşehir Belediyesi (M) ve (TM) Seri Plakalı ve Hat1ı Ticari Minibüs Yönergesi uyarınca minibüs hatlarının devrinin ve satışının özel düzenlemelere tabi kılındığı, bu nedenle “minibüs hattının cebri icraya konu yapılamayacağı”na yönelik gerekçesi yerinde değildir. Satış işlemlerinde uyulacak esaslar, İİK'nun menkul malların satışını düzenleyen 112 ve devamı maddelerinde gösterilmiştir. Kaldı ki, söz konusu yönergede cebri satışı engelleyen bir düzenleme de bulunmamaktadır.

O halde mahkemece, “şikayetin reddine” karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.

12. HD. 29.01.2013 T. E:2012/30121, K:2542

*

-3-

BORÇLUNUN ARACINI (MİNİBÜSÜNÜ, TAKSİSİNİ) ÇALIŞTIRDIĞI HATTIN, BORÇLU TARAFINDAN BAŞKA BİR KİŞİYE DEVRİ HALİNDE, BORÇLUNUN ALACAKLILARI TARAFINDAN “TASARRUFUN İPTALİ DAVASI” AÇILABİLİR Mİ?

I-Hat;İİK'da, haczedilebilir bir mal, hak ya da alacak olarak öngörülmemiş olup, tasarrufun iptali davası sonunda verilen ‘kabul kararı’ üzerine cebri icra yetkisi verilebilecek bir hak da söz konusu olmayacağından, icra dairesince satışa çıkarılacak bir mal veya hakkın da bulunmayacağı-Tasarrufun iptali davasına bakan mahkemece, öncelikle dava konusu hattın mülkiyetinin kime ait olduğunun (borçluya ait olup olmadığının) tespiti gerektiği-&S230;Davacı vekili, “davalı borçlu Ali'nin alacaklılarından mal kaçırmak amacıyla adına kayıtlı &S230;38 plakalı aracın ticari plaka ve hattını 14.4.2011 tarihinde yeğeni davalı Ünal'a sattığını” belirterek “davalılar arasındaki tasarrufun BK'nun 18 maddesi; bu talep kabul edilmediği takdirde, İİK 277 madde gereğince iptaline karar verilmesini” talep etmiş;11.6.2012 tarihli dilekçesi ile “dava sebebini İİK 277 ve devamı maddeleri gereğince tasarrufun iptali olarak” tavzih etmiştir.

Davalı borçlu Ali vekili, “dava terditli açıldığından öncelikle BK'nun 18 maddesi gereğince inceleme yapılmasını, satışta muvazaa olmadığını” belirterek “davanın reddini” savunmuştur.

Davalı Ünal savunma yapmamıştır.

Mahkemece, “iddia, savunma, toplanan delillere göre, davalıların amca yeğen olması, dava konusu hattın piyasa değeri ile noter satış sözleşmesindeki değeri arasında misli fark bulunması,satışın muvazaa olduğu” gerekçesiyle “davanın kabulüne, davalılar arasındaki 29.3.2011 tarihli ticari plakalı hattın satışına ilişkin tasarrufun davacının alacak ve feriyle sınırlı olarak iptaline” karar verilmiş; hüküm, davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, İİK 277 ve devamı maddeleri gereğince açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkindir.

Somut olayda davacı vekili, “davalı borçlunun yeğenine sattığı ticari plaka ve hattın satışına ilişkin tasarrufun iptalini” talep etmiştir.

Dosyada mevcut Ayvalık 1 Noterliğinin 29.3.2011 tarihli hat satış sözleşmesinden,Küçükköy Belediye Başkanlığı tarafından verilen 23.3.2011 tarihli ve 97 sayılı Encümen kararı gereğince, davalı borçlu Ali'ın &S230;.38 plakalı hattını 2.000 TL bedelle davalı Ünal'a sattığı anlaşılmaktadır. Balıkesir İli Küçükköy Belediye Başkanlığı Encümenince 23.3.2011 tarih 97 nolu kararla “Ali adına kayıtlı &S230;38 plakalı ticari taksi Ünal'a devredileceğinden, tescil işlemlerinin Ünal adına yaptırılmasında Belediye yönünden sakınca bulunmadığı” yönünde karar alındığı anlaşılmaktadır.

Anılan 23.3.2011 tarih 97 nolu Encümen kararı ile Ayvalık Şöförler ve Otomobilciler Odasının 7.1.2013 tarihli cevabi yazısından; dava konusu hattın plakaya özgülenmiş bir hak mı (borçluya ait) yoksa Belediyeye ait bir hak mı olduğu açık ve net olarak tespit edilemediğinden, öncelikle mahkemece bu durumun İlgili Belediye başkanlığından sorularak açıklığa kavuşturulması; hat sahibinin davalı borçlu mu yoksa ilgili Belediye mi olduğunun tespiti gereklidir. Dava konusu hat, eğer davalı borçlu Ali'ın mülkiyetinde değil ise kendisine ait olmayan hattı diğer davalı Ünal'a mülkiyet olarak devir etmesi de mümkün değildir. O ihtimalde tabidir ki, sözü edilen hat üzerine haciz konulması ve hattın açık arttırma ile satılması da mümkün olmayacaktır. Zira böyle bir hat İİK'da haczedilebilir bir mal, hak ya da alacak olarak öngörülmemiştir. Kaldı ki tasarrufun iptali davası sonunda verilen kabul kararı üzerine cebri icra yetkisi verilebilecek bir hak da sözkonusu olmayacak, icra dairesince satışa çıkarılacak bir mal veya hak da bulunmayacaktır. Bundan dolayı dava konusu hat satışıyla ilgili tasarruf işlemi için verilen iptal kararı eksik incelemeye dayalı olduğundan, isabetli görülmemiştir.Mahkemece yapılması gereken iş; öncelikle dava konusu hattın mülkiyetinin yukarıda açıklandığı gibi kime ait olduğunu tespit edip, sonucuna göre karar vermekten ibarettir.

17. HD. 27.10.2014 T. E: 2013/9580, K: 14358

II- Borçlu tarafından, işletme ruhsatı kendisine ait olan “özel halk otobüsü hattı”nın, başka bir kişiye devrine ilişkin işlem hakkında,“tasarrufun iptali davası” açılamayacağı-…Davacının iptalini istediği tasarruflar arasında 223 gövde nolu özel halk otobüsü hattının 10/05/2000 tarih ve 13219 yevmiyeli satışı da yer almaktadır. Antalya Büyükşehir Belediyesi Encümeni'nin 11/05/2000 tarih ve 0614 sayılı kararından da anlaşıldığı üzere işletme ruhsatının şahıslara verildiği ve Belediye Encümeninin izni ve uygun görmesi ile başka bir şahsa devredildiği açıktır. Nitekim somut olayda da davalılar Ömer ve Fatma arasında yapılan 10/05/2000 tarihli satış sonrasında hattın devri için adı geçen Büyükşehir Belediyesi'ne müracaat edilmiş ve devir işlemi de 11/05/2000 tarihli Encümen kararı ile uygun görülerek gerçekleşmiştir.

Tasarrufun iptali davaları borçlanan bir şahsın daha sonra yaptığı tasarruflarla borcunu ödeyemeyecek derecede mal varlığını azaltması halinde yapılan bu tasarrufların alacaklıya karşı geçersiz sayılması ve temlike konu malın borçlunun mal varlığına iade edilmeden o mal üzerinde icra takibi ile alacağın tahsiline imkan veren ve takip hukuku içinde yer alan şahsi bir davadır. Bu nedenlerle iptal davasına konu işlemler maddi hukuk bakımından tamamen geçerli olan ve alacaklıları nazara sokan işlemlerdir.

Dava konusu özel halk otobüsü işletme ruhsatlarının, minibüs ve taksi uygulamasındaki gibi, plakaya özgülenmiş, bir hak olup olmadığı, özel halk otobüslerinin geçici çalışma ruhsatlarının, gerçek veya tüzel kişilere toplu taşımacılık yapma izni (ruhsatı) vermekten ibaret olup olmadığı, dolayısıyla özel halk otobüsü işletme hakkının Antalya Büyükşehir Belediyesi'ne ait olup olmadığı karar yerinde tartışılmamıştır.

Davaya konu şayet davalıÖmer'in mülkiyetinde değil ise kendisine ait olmayan hattı diğer davalı Fatma'ya mülkiyet olarak devir etmesi (tasarrufta bulunması) da mümkün değildir. O ihtimalde tabiidir ki sözü edilen hat üzerine haciz konulması ve hattın açık artırma ile satılması da mümkün olmayacaktır. Zira böyle bir hat, İcra ve İflas Kanunu'nda haczedilebilir bir mal, hak ya da alacak olarak öngörülmemiştir. (Yüksek Yargıtay 12.Hukuk Dairesinin 27.4.2004 tarih 2004/6198 Esas, 10380 Karar, 3.12.2004 tarih 2004/20157-25034 sayılı kararları da bu yöndedir). Kaldı ki tasarrufun iptali davası sonunda verilen bir kabul kararı üzerine cebri icra yetkisi verilecek bir hak da söz konusu olmayacak, başka bir söyleyişle icra dairesince satışa çıkarılacak bir mal veya hak da bulunmayacak, sonuçta davaya konu edilen "hata ile ilgili borçlunun yaptığı iptale tabi bir tasarruftan söz edilemeyecektir. Bundan dolayı davalıların, davaya konu edilen özel halk otobüsü hattına ilişkin olarak yaptıkları tasarruf işlemi yönünden yapılan araştırma yeterli değildir, izah edilen nedenlerden ötürü, mahkemenin (özel halk otobüsü hattının satışına) yönelik kabul kararının Dairece onanması ile ilgili davalılar vekillerinin karar düzeltme isteklerinin kabulü ile Dairemiz ilamının bu bölümünün kaldırılarak yerel mahkeme hükmünün yukarıdaki açıklamalar ışığında bozulması gerekmiştir.

17. HD. 07.03.2011 T. E:2010/6763, K:1994

III- Davacı vekili, “davalı borçlu Hıdır aleyhine icra takibi yaptıklarını, borcu karşılayacak malı bulunamadığını ileri sürerek borçlunun, dava konusu halk otobüsünü davalı Şenay’a satışına ilişkin tasarrufun iptalini” talep ve dava etmiştir.

Davalı Şenay vekili, “dava konusu aracın hattına haciz, rehin vb sınırlamalar konulamayacağını, davacının konu ettiği aracın satış yapılan otobüs olmadığını” belirterek “davanın reddini” savunmuştur.

Diğer davalı borçlu usulüne uygun davetiye tebliğine rağmen duruşmalara gelmemiş, ancak verdiği dilekçe ile “satışın muvazaalı olduğunu” belirtmiştir.

Mahkemece, “satış bedeli ile gerçek değeri arasında fahiş fark bulunduğu” gerekçesi ile “davanın kabulüne” karar verilmiş, hüküm davalı Şenay vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava İİK’nın 277 vd. maddelerine dayalı tasarrufun iptali istemine ilişkindir.

Borçlunun aciz ya da iflasından önce yaptığı iptale tabi tasarrufları üç grup altında ve İİK.nun 278, 279 ve 280. maddelerinde düzenlenmiştir. Ancak bu maddelerde iptal edilebilecek bütün tasarruflar sınırlı olarak sayılmış değildir. Kanun, iptale tabi bazı tasarruflar için genel bir tanımlama yaparak hangi tasarrufların iptale tabi olduğu hususunun tayinini hakimin takdirine bırakmıştır (İİK.md.281)). Bu yasal nedenle de davacı tarafından İİK.nun 278, 279 ve 280. maddelerden birine dayanılmış olsa dahi mahkeme bununla bağlı olmayıp diğer maddelerden birine göre iptal kararı verebilir (Y.H.G.K.25.11.1987 tarih, 1987/15-380 Esas ve 1987/872 Karar sayılı ilamı). Somut olayda; dava konusu halk otobüsünün hattı ile birlikte satışının iptali talep edilmiş, mahkemece “hattın değeri ve otobüsün mülkiyeti birlikte değerlendirilerek satış bedeli ile gerçek değer arasında bedel farkının bulunduğu” gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş ise de varılan sonuç dosya kapsamına uygun düşmemektedir.

Davaya konu D 019 kod ve 34 DG 7349 plaka sayılı “özel halk otobüsünün satışı hem otobüs hattının hem de otobüsün mülkiyetinin satışını ihtiva etmektedir. İstanbul Büyükşehir Belediyesi İstanbul Elektrik Tramvay ve Tünel İşletmeleri Genel Müdürlüğü’nün(İETT) dosya içindeki değişik tarihli yazılarında özel halk otobüsü işletme ruhsatlarının minibüs ve taksi uygulamasındaki gibi plakaya özgülenmiş bir hak olmadığı, özel halk otobüslerinin geçici çalışma ruhsatlarının, gerçek veya tüzel kişilere toplu taşımacılık yapma izni (ruhsatı) vermekten ibaret olduğu ve taşımacıların çalıştıkları hatların satış, haciz ve rehin gibi tasarruf işlemlerine konu edilemeyeceği” vurgulanmıştır. Bu durumda dava konusu D 019 kod numaralı hattın mülkiyetinin davalı Hıdır ve ortağı olan Mehmet..’e ait olmadığı açıktır.

Mülkiyeti kendilerine ait olmayan D 019 kod numaralı hattın diğer davalı Şenay’a mülkiyet olarak devir edilmesi de mümkün değildir. Tabii olarak sözü edilen hat üzerine haciz konulması ve hattın açık artırma ile satılması da mümkün değildir. Zira böyle bir hat, İcra ve İflas Kanunu’nda haczedilebilir bir mal, hak ya da alacak olarak öngörülmemiştir. Kaldı ki tasarrufun iptali davası sonunda verilen bir kabul kararı üzerine cebri icra yetkisi verilecek bir hak da söz konusu olmayıp, başka bir deyişle icra dairesince satışa çıkarılacak bir mal veya hak da bulunmayacaktır.

Davaya konu edilen otobüsün satışına gelince, dava dilekçesinde, davalılar arasında gerçekleşen ve dava dışı Mehmet Reşat Gül’ün de hissesi dahil edilerek yapılan 14/09/2005 tarihli otobüs satışının da iptali talep edilmiş olup, bu tasarruf açısından da bedel farkı olduğundan bahisle dava kabul edilmiştir. Ne var ki otobüsün gerçek değeri ile satış bedeli arasında noter satış senedine göre mislini aşan bir fark bulunmamaktadır. Bu durumda İİK'nın 278/2 maddesinde belirtilen edimler arasındaki aşırı farkın oluştuğundan söz edilemez. Ancak az yukarıda belirtildiği şekilde, mahkeme davacı tarafından gösterilen iptal nedenleri ile bağlı olmayıp,İİK.nun 278, 279 ve 280. maddelerden birine dayalı olarak iptal kararı verebilir. Hal böyle olunca, dava konusu 34 DG 7349 plaka sayılı otobüsün malikleri tarafından satışının yapıldığı sırada 3. kişi durumunda olan Şenay’ın gerek kendisi gerekse kocası Sedat vasıtasıyla borçlulardan Hıdır’ın alacaklıdan mal kaçırmak ya da alacaklıyı ızrar kastı ile hareket ettiğini bilip bilmediği veya bilebilecek durumda olup olmadığı üzerinde durulmalı, davalı Şenay’ın yanında çalıştırdığı sigortalıların aynı zamanda aracın satıştan önceki 1/4 maliki olan Mehmet…’ün yakınları olduğunun tutanaklarla tespit edildiği nazara alınmalı, ceza kovuşturmalarına da konu olan olaylar içinde davalı Şenay’ın kocası Sedat ile davalı Hıdır ile yakınlarının da bulunduğu gözetilerek, olaylar değerlendirilmeli ve otobüsün mülkiyetinin satışına ilişkin tasarrufun iptal edilip edilmeyeceği üzerinde durularak sonucuna göre bir karar verilmelidir. Eksik inceleme ile hüküm kurulması doğru değildir.

17. HD. 22.02.2011 T. E: 2010/10039, K:1464

Not: ‘Tasarrufun iptali davaları’ konusunda yerel mahkemelerce verilen kararları temyizen inceleyen Yargıtay 17. Hukuk Dairesi-yukarıda sunulan içtihatlarında görüldüğü gibi- “borçlunun aracının çalıştığı hattın, borçlu tarafından başka bir kişiye devredilmesi halinde, bu tasarruf hakkında ‘tasarrufun iptali davası’ açılamayacağını” belirtmektedir. Halbuki Yargıtay 12. Hukuk Dairesi “borçlunun aracının çalıştığı hattın parasal bir değer taşıdığını kabul ederek, borçlunun borcundan dolayı bu hattın haczedilip açık arttırma ile satılabileceği” görüşündedir. (Bknz: Yuk. İçtihat No:2)

-4-

TAAHHÜDÜ İHLAL (ÖDEME ŞARTINI BOZMA) SUÇUNDAN DOLAYI MAHKUMİYET KARARI VERİLEBİLMESİ İÇİN GERÇEKLEŞMESİ GEREKEN KOŞULLAR

I-İlk ödeme tarihi olarak gösterilen tarih ile son taksit tarihi olarak gösterilen tarih arasındaki işleyecek faiz miktarlarının ayrı ayrı hesaplanarak gösterilmediği ve tebligat giderinin, tahsil harcı ve peşin harcın ayrı ayrı rakamsal olarak gösterilmemesi nedenleriyle taahhütte belirsizlik bulunduğundan, taahhüdün geçerli olmadığı ve bu durumda, ödeme şartını ihlâl suçundan dolayı hükmolunan tazyik hapsinin kaldırılmasına karar verilmesi gerektiği-….Borçlunun ödeme şartını ihlâl suçundan sanık &S230; hakkında yapılan yargılama sonucunda beraatine dair …sayılı kararına karşı yapılan itirazın kabulü ile söz konusu kararın kaldırılmasına, sanığın 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 340. maddesi gereğince 3 aya kadar tazyik hapsi ile cezalandırılmasına ilişkin Mersin 3. İcra Ceza Mahkemesinin ..değişik iş sayılı kararı aleyhine Adalet Bakanlığının 13/04/2017 gün ve 94660652-105-33-3145-2017-Kyb sayılı kanun yararına bozma istemini içeren yazısı ekindeki dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 25/04/2017 gün ve KYB.2017/25500 sayılı ihbarnamesi ile dairemize gönderilmekle okundu.

Anılan ihbarnamede;

Dosya kapsamına göre, 2004 sayılı Kanun'un 340. maddesi gereğince taahhüdü ihlal suçunun oluşması için taahhüt tutanağında toplam borç miktarının, işleyen ve işleyecek faizin, vekalet ücreti, icra harç ve giderlerinin birlikte belirlenerek borçlunun taahhüdüne esas olan miktarın açıkça gösterilmesi gerektiğinden, 12/08/2016 tarihinde alınan taahhütnamede ilk ödeme tarihi olarak gösterilen 31/08/2016 tarihi ile son taksit tarihi olarak gösterilen 03/09/2021 tarihi arasındaki işleyecek faiz miktarlarının ayrı ayrı hesaplanarak gösterilmediği ve tebligat giderinin, tahsil harcı ve peşin harcın ayrı ayrı rakamsal olarak gösterilmemesi nedenleriyle taahhütte belirsizlik bulunduğundan taahhüdün geçerli olmadığı anlaşılmakla, sanığın üzerine atılı suçun unsurlarının oluşmaması nedeniyle itirazın reddine karar verilmesi gerekirken sanığın aleyhine sonuç doğuracak surette yazılı şekilde itirazın kabulü ile cezalandırılmasına karar verilmesinde isabet görülmediği gerekçesiyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın kanun yararına bozulması isteminde bulunulmakla gereği görüşülüp düşünüldü;

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği yerinde görüldüğünden, Mersin 3. İcra Ceza Mahkemesinin 13/02/2017 tarihli ve 2017/56 değişik iş sayılı kararının CMK’nın 309/4-d maddesi uyarınca BOZULMASINA, sanık hakkında ödeme şartını ihlal eyleminden dolayı hükmolunan tazyik hapsinin kaldırılmasına, 01/06/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

19. CD. 01.06.2017 T. E: 3261, K: 5192

II-İİK. mad. 340 uyarınca,“ödeme şartını ihlal” eyleminden dolayı cezalandırabilmek için, öncelikle ihlalde bulunanın borçlu olmasının gerektiği, haciz sırasında icra kefili sanığın söz alarak “ &S230;hesaba itirazım yoktur, beyan ettiğim &S230; tarih itibariyle toplam &S230; TL. borcun tamamına kefil olmayı kabul ediyorum, ödeme emrini aldım, ayrıca tebligat yapılmasına gerek yoktur, tüm yasal sürelerden feragat ediyorum, borcu ödeme emrin tüm ferileriyle ve şartlarıyla kabul ediyorum, takibin kesinleşmesine de muvafakat ediyorum&S230;” şeklinde beyanda bulunduktan sonra ödeme taahhüdünde bulunması nedeniyle, icra kefili sanık hakkındaki icra takibinin kesinleştiği ve sanığın borçlu sıfatını kazandığının kabul edilmesi gerekeceği- İİK. mad. 340. uyarınca taahhüdü ihlal suçunun oluşması için taahhüt tutanağında toplam borç miktarının, işleyen ve işleyecek faizin, vekalet ücreti, icra harç ve giderlerinin birlikte belirlenerek borçlunun taahhüdüne esas olan miktarın açıkça gösterilmesi gerektiğinden, alınan taahhütnamede toplam faiz belirtilmişse de, bu faizin hangi dönemleri kapsadığı, icra takibinin kesinleştiği tarihten taahhüt tarihine kadar işlemiş ve taahhüt tarihinden son ödeme tarihine kadar işleyecek faiz olup olmadığı konusunda herhangi bir açıklık olmadığı gibi, alacaklının son ödeme tarihine kadar işleyecek faizden feragat beyanının da yer almadığı, bu nedenlerle işleyen ve işleyecek faiz miktarının taahhüt tutanağında ayrı ayrı gösterilmemesi nedeniyle belirsizlik bulunduğundan taahhüdün geçerli olmadığı-…Ödeme şartını ihlâl suçundan sanık A.. E..'in, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 340. maddesi gereğince 3 ayı geçmemek üzere tazyik hapsi ile cezalandırılmasına dair Uzunköprü İcra Ceza Mahkemesinin 15/02/2013 tarihli ve 2012/396 esas, 2013/69 karar sayılı kararı aleyhine Adalet Bakanlığının 07/08/2015 gün ve 52134 sayılı kanun yararına bozma istemini içeren yazısı ekindeki dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 18/09/2015 gün ve KYB. 2015-293126 sayılı ihbarnamesi ile daireye verilmekle okundu.

Anılan ihbarnamede;

Dosya kapsamına göre;

1- İcra kefili olan sanığın henüz kendisine icra emri gönderilmeden, dolayısıyla kefalet ve ödeme taahhüdünde bulunduğu borç nedeniyle hakkında kesinleşmiş icra takibinin bulunmadığı bir aşamada yaptığı ödeme taahhüdünü ihlâl etmesi eyleminin, ödeme şartını ihlâl suçunu oluşturmayacağı gözetilmeden itirazın kabulü yerine reddine karar verilmesinde,

2- Kabule göre de, 2004 sayılı Kanun'un 340. maddesi gereğince taahhüdü ihlal suçunun oluşması için taahhüt tutanağında toplam borç miktarının, işleyen ve işleyecek faizin, vekalet ücreti, icra harç ve giderlerinin birlikte belirlenerek borçlunun taahhüdüne esas olan miktarın açıkça gösterilmesi gerektiğinden, 25/07/2012 tarihinde alınan taahhütnamede toplam faiz olarak 17.629,77 Türk lirası belirtilmiş ise de, bu faizin hangi dönemleri kapsadığı, icra takibinin kesinleştiği tarihten taahhüt tarihine kadar işlemiş ve taahhüt tarihinden son ödeme tarihine kadar işleyecek faiz olup olmadığı konusunda herhangi bir açıklık olmadığı gibi alacaklının son ödeme tarihine kadar işleyecek faizden feragat beyanının da yer almadığı, bu nedenlerle işleyen ve işleyecek faiz miktarının taahhüt tutanağında ayrı ayrı gösterilmemesi nedeniyle belirsizlik bulunduğundan taahhüdün geçerli olmadığı anlaşılmakla, sanığın üzerine atılı suçun unsurlarının oluşmaması nedeniyle beraatine karar verilmesi gerekirken, cezalandırılmasına karar verilmesinde, isabet görülmediği gerekçesiyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca anılan kararın kanun yararına bozulması isteminde bulunulmakla gereği görüşülüp düşünüldü;

Kanun yararına bozmaya konu ihbarnamenin (1)nolu bendi yönünden yapılan incelemede;

2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 340. maddesi uyarınca ödeme şartını ihlal eyleminden dolayı cezalandırabilmek için öncelikle ihlalde bulunanın borçlu olmasının gerektiği, somut olayda, 25/07/2012 tarihli haciz sırasında icra kefili sanığın söz alarak “ &S230;hesaba itirazım yoktur, beyan ettiğim 30/11/2012 tarihi itibariyle toplam 23.826,86 TL. borcun tamamına kefil olmayı kabul ediyorum, ödeme emrini aldım, ayrıca tebligat yapılmasına gerek yoktur, tüm yasal sürelerden feragat ediyorum, borcu ödeme emrin tüm ferileriyle ve şartlarıyla kabul ediyorum, takibin kesinleşmesine de muvafakat ediyorum&S230;” şeklinde beyanda bulunduktan sonra ödeme taahhüdünde bulunması nedeniyle, icra kefili sanık hakkındaki icra takibinin kesinleştiği ve sanığın borçlu sıfatını kazandığının kabulünün gerekmesi karşısında; yerinde görülmeyen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma isteminin REDDİNE,

Kanun yararına bozmaya konu ihbarnamenin 2 nolu bendi yönünden yapılan incelemede ise;

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği yerinde görüldüğünden, Uzunköprü İcra Ceza Mahkemesinin 15/02/2013 tarihli ve 2012/396 Esas, 2013/69 karar sayılı kararının CMK'nın 309/4-d. maddesi uyarınca BOZULMASINA, kabahatli hakkında ödeme şartını ihlal eyleminden dolayı hükmolunan tazyik hapsi cezasının kaldırılmasına, 25/11/2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

19. CD. 25.11.2015 T. E: 17766, K: 7810

Not: Dosya borcu konusunda “borcun taksitle ödenmesi”için borçlu ile anlaşan alacaklı vekillerinin, yukarıdaki içtihatlarda öngörüldüğü şekilde takip borçlusunun taahhüdünü almaları gerekir. Aksi takdirde, borçlunun verdiği taahhüt geçerli olmayacak ve taahhüdüne uygun davranmayan borçlu hakkında mahkumiyet kararı da verilemeyecektir…

*

-5-

TASARRUFUN İPTALİ DAVALARINDA (İİK. mad. 277 vd.), DAVANIN BEDELE DÖNÜŞMESİ HALİNDE, HÜKMEDİLEN BEDELE (TAZMİNATA) AYRICA “FAİZ”E DE HÜKMEDİLMEMESİ GEREKTİĞİ-

I-Davanın bedele dönüşmesi halinde, bedel üzerinden faiz yürütülmesinin ve bu bedelden borçlunun sorumlu tutulması şeklinde hüküm kurulmasının, tasarrufun iptali davalarının amacına uygun olmadığı-…Davacı alacaklı vekili, borçlu davalı M. hakkında takip başlatıldığını, borçlunun alacağı karşılayacak mal varlığı bulunmadığını ve hakkındaki takipleri sonuçsuz bırakmak için dava konusu kooperetifte bulunan hissesini diğer davalı A.'e devrettiğini, bu tasarrufun iptaline karar verilmesini istemiştir.

Davalı A.vekili, kooperatif kayıtlarına göre müvekkilinin malik olarak görülmesine rağmen asıl malikin Ç&S230; A.Ş olduğunu, anılan şirketin borçlunun ortağı olduğu dava dışı Ta&S230;.A.Ş'den alacaklı olduğunu haklarında icra takibi yapıldığını daha sonra borçlu ile anlaşarak aralarında protokol düzenlendiğini, 12.05.2011 tarihli protokole göre “dava konusu kooperatif hissesinin yed-i emin olarak müvekkiline devredildiğini, haksız açılan davanın reddi gerektiğini” savunmuştur.

Davalı borçlu, duruşmalara katılmamış ve cevap dilekçesi sunmamıştır.

İhbar olunan Ç&S230;A.Ş vekili, müvekkilinin alacağına kavuşmak için son çare olarak yapılan protokol gereğince kooperatif hissesinin emaneten davalı A.de kalmasına karar verildiği, borçlunun kötüniyetli olarak davacı ile anlaşarak bu davanın açıldığını belirtmiştir. Mahkemece, tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, borçlunun borcun doğumundan sonra kooperetif hissesini devrettiği, üçüncü kişi bu devir için bedel ödediğini ispatlayamadığı, sunulan protokolün mutad ödeme aracı olmadığı, dava konusu hisse yargılama aşamasında devredildiğinden İİK'nun 283/2 maddesi gereğince takip konusu alacak ve ferilerini geçmeyecek şekilde 230.000,00 TL alacağın devir tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmiş hüküm davalı A.vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, İİK'nun 277 ve devamı maddelerine dayalı olarak açılan tasarrufun iptali davasına ilişkindir.

1-Dosyadaki yazılara toplanan delillere hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre davalı A.vekilinin sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

2- Davanın bedele dönüşmesi halinde bedel üzerinden faiz yürütülmesi yerinde olmadığı gibi“bu bedelden borçlunun sorumlu tutulması” şeklinde hüküm kurulması da tasarrufun iptali davalarının amacına uygun değildir.

Ne var ki, bu yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirir nitelikte görülmediğinden, 6100 sayılı HMK'ningeçiçi 3/2 maddesi delaletiyle 1086 sayılı HUMK'nin 438/7 maddesi uyarınca hükmün düzeltilerek onanması gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda 1 nolu bentte açıklanan nedenlerle, davalı A.vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine, 2 nolu bentte açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü hüküm fıkrasının 1.bendindeki "devir tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken müteselsilen" ibaresinin silinerek yerine "davalı Abdülkadir'den" ibaresinin yazılmasına hükmün bu şekli ile DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 1.350,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak duruşmada vekille temsil olunan davalı Abdülkadir…’ye verilmesine, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalı Abdülkadir….'ye geri verilmesine 07/06/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

17. HD. 07.06.2016 T. E: 2014/15910, K: 6936

II-Davanın bedele dönüşmesi halinde, davacının alacağı ve ferilerinin miktarı ile bağlı kalınarak tasarruf konusu malın üçüncü kişi tarafından elden çıkarıldığı tarihteki gerçek değeri göz önünde bulundurularak bedele hükmolunması gerekeceği- Asıl alacak ve ferilerinden oluşan miktara, ikinci kez faiz yürütülecek şekilde üçüncü kişi tarafından taşınmazın elden çıkarıldığı gerçek değeri olan miktara da “devir tarihinden itibaren faiz yürütülerek karar verilmesi”nin isabetsiz olduğu-…Hükmüne uyulan bozma ilamları ile davalı Nusret açısından davanın bedele dönüştüğü davalı Nuray için ise davanın kabulü gerektiği hususları belirtilmiştir.

Mahkemece, bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda davanın 3. kişi Nusret açısından, bedele dönüştüğü kabul edilerek elden çıkarma tarihindeki miktar ile sorumlu tutulmasına davalı Nuray için de davanın kabulüne karar verilmiş hüküm davalı Nusret vekili ile davalı Nuray vekili tarafından temyiz edilmiştir.

1-Dosya içeriğine, bozmaya uygun karar verilmiş olmasına kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına, bozma ile kesinleşen hususlarda yeniden inceleme yapılmasının mümkün olmamasına ve kararda yazılı diğer gerekçelere göre davalı Nusret vekili ile davalı Nuray vekilinin sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

2- Davanın bedele dönüşmesi halinde davacı alacağı ve ferilerinin miktarı ile bağlı kalınarak tasarruf konusu malın 3. kişi tarafından elden çıkarıldığı tarihteki gerçek değeri göz önünde bulundurularak bedele hükmolunması, davacının işbu davanın dayanağı olan takipte, alacağın faiz ve ferilerini de talep ettiği nazara alınarak, asıl alacak ve ferilerinden oluşan miktara, ikinci kez faiz yürütülecek şekilde yazılı olduğu şekilde 3. kişi tarafından taşınmazın elden çıkarıldığı gerçek değeri olan miktara da devir tarihinden itibaren faiz yürütülerek karar verilmesi doğru değildir. Ne var ki bu yanılgının giderilmesi yargılamanın tekrarını gerektirir nitelikte görülmediğinden 6100 Sayılı HMK.nin geçici 3/2. maddesi delaletiyle HUMK.nin 438/VII. maddesi uyarınca hükmün düzeltilerek onanması gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı Nusret vekili ile davalı Nuray vekilinin sair temyiz itirazlarının REDDİNE, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı Nusret vekili ile davalı Nuray vekilinin itirazlarının kabulü ile hüküm fıkrasının 1-a nolu bendinde yer alan “devir tarihinden itibaren işleyecek yasal faizin” ibaresinin hükümden çıkarılmasına ve hükmün bu hali ile DÜZELTİLEREK ONANMASINA 1.100,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak duruşmada vekille temsil olunan davalılar Nusret ve Nuray'a verilmesine, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalı Nusret ve Nuray'a geri verilmesine 26.01.2015 gününde karar düzeltme yolu açık olarak oybirliğiyle karar verildi.

17. HD. 26.01.2015 T. E: 2013/13119, K: 894

Not: Yüksek mahkemenin öteden beri sürdürdüğü[16] bu içtihatlar doğrultusunda iptal davasına konu taşınır/taşınmazın, üçüncü kişinin elinden çıkmış olması ve mahkemece -dördüncü kişinin iyiniyetli olması nedeniyle- İİK. m. 283/2 uyarınca “üçüncü kişinin malı elinden çıkardığı tarihteki değeri oranında” –ve davacı alacaklının alacak fer’ileri ile sınırlı olarak- tazminata hükmedilmesi -ve davacı alacaklının alacak miktarının, hükmedilen tazminattan daha yüksek olması- halinde, hükmedilen tazminata, “hükmedildiği tarihten itibaren” faiz yürütülmesi gerekir. Çünkü mahkeme ilamında faize hükmedilmemişse, alacaklı ‘ilam tarihinden itibaren faiz isteyebilir’[17].

*

-6-

TAŞINMAZ SATIŞLARINDA, SATIŞ İLANININ, ‘TAŞINMAZ MALİKİ BORÇLU’ DIŞINDA, DİĞER BORÇLULARA (MÜŞTEREK BORÇLU/MÜTESELSİL KEFİLLERE) DE TEBLİĞİ (İİK. M.127) GEREKİR Mİ?

I-Şikâyetçi satışı yapılan taşınmazın maliki değilse de, taşınmazın temin ettiği kredi alacağının,“müşterek borçlu müteselsil kefili” durumunda olduğundan, şahsi sorumluluğu bulunup,‘borçlu’ sıfatını taşıdığından, kendisine satış ilanı tebliğinin zorunlu olduğu-…Antalya ili, Konyaaltı ilçesi, Hurma Mahallesi 4205 ada 1. parsel 1-Bodrum kat, B Blok 3 nolu bağımsız bölümdeki taşınmaz ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile takibe konu edilerek satışı yoluna gidilmiştir. Taşınmaz üzerindeki ipotek kredilerin teminatı olarak verilen 250.000,00 TL bedelli üst sınır ipoteğidir. M.K.nun 851 maddesi nazara alındığında bu ipoteğin güvence altına aldığı alacak ipoteğin sebebini teşkil eden kredi sözleşmelerindeki borcun doğumuna bağlıdır. Bir başka deyişle kredi sözleşmesindeki borç doğmuş, borçluya kredi verilmiş ise ipotek hayatiyet kazanır. Bu nedenledir ki kredi sözleşmesinin borçlusunun ve müşterek borçlu müteselsil kefilin paraya çevrilen (satışı yapılan taşınmazla ilgili) ipotekle doğrudan ilişkisi vardır. Kredi sözleşmesinin borçlusu ve müşterek borçlu müteselsil kefili durumundaki şahıslar ipotekli taşınmazın satış bedeli kadar borçtan kurtulurlar bakiye borç için borçtan şahsen sorumlulukları devam eder. Şikayetçi satışı yapılan taşınmazın maliki değil ise de, taşınmazın temin ettiği kredi alacağının müşterek borçlu müteselsil kefili durumundadır. Bu nedenle şahsi sorumluluğu bulunup borçlu sıfatı taşıdığından kendisine satış ilanı tebliği zorunludur. Borçluya satış ilanı tebliğ edilmemesi başlı başına ihalenin feshi nedeni olduğundan mahkemece şikayetin kabulüne karar verilmesi gerekirken istemin reddi isabetsizdir.

12. HD. 03.04.2012 T. E:2011/26097, K:10647

II-Borçluya satış ilanının tebliği zorunlu olup, borçlunun “satışı yapılan taşınmazın maliki olması” koşulu kanunda öngörülmediğinden, usulünce tebligat yapılmayan borçlunun şikayeti üzerine “ihalenin feshine” karar verilmesi gerekeceği-…İİK'nun 127. maddesi gereğince taşınmaz satışlarında, satış ilanının bir örneğinin borçluya tebliği gerekir. Bu işlemin yapılmamış olması yerleşik Yargıtay İçtihatlarına göre başlıbaşına ihalenin feshi nedenidir. Anılan maddede borçluya satış ilanının tebliği zorunlu kılınmış olup, satışı yapılan taşınmazın maliki olması koşulu öngörülmemiştir.

Somut olayda, ihalenin feshini isteyen A&S230;.'ya ” N&S230; Mah.Konaktepe 4. Geçit Gül Sk., No:48 Ünye /ORDU” adresinde 08.04.2010 tarihindetebliğ edilen ilk taşınmazsatış ilanıtebligatı 08.04.2010 tarihinde 7201 sayılı Yasanın 21. maddesive Tüzüğün 28. maddesine aykırıdır. Borçlu A&S230;.'ya 12.04.2010 tarihinde ve 1.satış günündekalemde tebliğ edilentaşınmaz satış ilanı tebligatı dakendisine talebi ve talibi arttıracak çalışmalarda bulunmak için gerekli uygun bir süre tanınmadığından usule uygun bulunmamaktadır.Diğer taraftan borçluN&S230;.'ın “KaledereMah. Devlet Sahil Yolu, No. 391/AÜnye/ Ordu” adresine daha önceden yasanın gösterdiği usullere göre yapılmış bir tebligat da bulunmadığından 7201 sayılı Yasanın 35. maddesinegöre yapılan taşınmazsatış ilanı tebliği de usulsüzdür.

Açıklanan nedenlerle, borçlulara satış ilanı tebliğ edilmeden yapılanihale usulsüz olup, feshi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın reddine dair hüküm tesisi isabetsizdir.

12. HD. 14.04.2011 T. E: 2010/26311, K: 6596

III-Şikayetçi, satışı yapılan taşınmazın maliki değilse de, taşınmazın temin ettiği kredi alacağının,“müşterek borçlu müteselsil kefili” durumunda olduğundan, şahsi sorumluluğu bulunup ‘borçlu’ sıfatını taşıdığından, kendisine satış ilanı tebliğinin zorunlu olduğu-…İstanbul B&S230; D&S230; Mahallesi 311 parsel 1. Bodrum 1 nolu bağımsız bölümdeki taşınmaz ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile takibe konu edilerek satışı yoluna gidilmiştir.

Taşınmaz üzerindeki ipotek kredilerin teminatı olarak verilen 200.000.000.000 TL bedelli üst sınır ipoteğidir. M.K.nun 851 maddesi nazara alındığında bu ipoteğin güvence altına aldığı alacak ipoteğin sebebini teşkil eden kredi sözleşmelerindeki borcun doğumuna bağlıdır. Bir başka deyişle kredi sözleşmesindeki borç doğmuş, borçluya kredi verilmiş ise ipotek hayatiyet kazanır. Bu nedenledir ki, kredi sözleşmesinin borçlusunun ve müşterek borçlu müteselsil kefilin paraya çevrilen (satışı yapılan taşınmazla ilgili) ipotekle doğrudan ilişkisi vardır. Kredi sözleşmesinin borçlusu ve müşterek borçlu müteselsil kefili durumundaki şahıslar ipotekli taşınmazın satış bedeli kadar borçtan kurtulurlar bakiye borç için borçtan şahsen sorumlulukları devam eder.

Şikayetçi H&S230;.. satışı yapılan taşınmazın maliki değil ise de, taşınmazın temin ettiği kredi alacağının müşterek borçlu müteselsil kefili durumundadır. Bu nedenle şahsi sorumluluğu bulunup borçlu sıfatı taşıdığından kendisine satış ilanı tebliği zorunludur. Borçluya satış ilanı tebliğ edilmemesi başlı başına ihalenin feshi nedeni olduğundan mahkemece şikayetin kabulüne karar verilmesi gerekirken istemin reddi isabetsizdir.

IV-Borçluların tümüne satış ilanının tebliğ edilmesi gerekeceği-

Borçlulardan İsa’ya satış ilanının tebliğ edilmediği, edilmiş olması halinde taşınmazın uygun fiyatla satılması hususunda gerekli çabalarda bulunabileceği, müşteri temin edebileceği, talibi ve talebi artıracak girişimler yapabileceği, diğer borçlu Ercüment’e satış ilanı tebliğ edilmesi İsa yönünden 127. madde hükmünü bertaraf etmeyeceği düşünülmeden, 11 milyon 853 bin 750 lira muhammen değerli taşınmazın 3 milyon lira gibi çok düşük bir bedelle satıldığı nazara alınmadan, fesih isteğinin reddi isabetsizdir.

12. HD. 11.4.1984 T. E: 3950, K: 4446

Not: Yüksek mahkeme, yukarıdaki içtihatlarında “İİK. m.127, c:1’deki ‘borçlu’ sözcüğünü yorumlayarak, maddede sadece ‘borçlu’ sözcüğünün geçtiğini, ‘taşınmaz maliki borçlu’ sözcüğüne yer verilmemiş olduğunu” göz önünde bulundurarak ‘dosyada birden fazla borçlu bulunması ve bunlardan birisinin taşınmazına haciz konulması halinde, bu taşınmazın alacaklının talebi üzerine satılabilmesi için, icra takibinin tüm borçlular hakkında kesinleşmiş olması ve satış ilanının bu borçluların hepsine tebliğ edilmiş olması gerektiğini’ belirtmiştir.

Takip dayanağı senette birden fazla borçlu bulunması halinde, bunlar arasında ‘ihtiyari takip arkadaşlığı’ bulunuyor demektir. Bu durumda alacaklı, müşterek borçluların her birine karşı ayrı ayrı takip yapabilir (TBK. m. 162 vd.). Ayrıca alacaklı müşterek borçluları ayrı ayrı takip etmeyerek müşterek borçluların hepsine (veya içlerinden bazılarına) karşı (tek bir takip talebi ile) takip de yapabilir.[18]

Yüksek mahkeme, alacaklının senet borçlularından birkaçı veya hepsi hakkında takip yapılması durumunda, bu takipte ‘borçlu’ sıfatını taşıyan tüm borçlular hakkında takip kesinleşmeden, borçlulardan birini veya birkaçının üzerine haciz konulan taşınmazının satışı için mutlaka borçluların tümü hakkında takibin kesinleşmiş olmasını aramaktadır… Bu nedenle kanımızca; takip dayanağı senette birden fazla borçlu bulunması halinde, alacaklının bu borçluların adreslerinin doğru olup olmadığını ve özellikle Türkiye’de tebligata elverişli bir adreslerinin bulunup bulunmadığını araştırarak, Türkiye’de bilinen bir adresi bulunan borçlular hakkında takip yapması, ileride satış aşamasında sıkıntıya düşmemesi bakımından önem taşır.

Yüksek mahkemeönceleri[19],“takip başladıktan sonra ancak yeniden peşin harç ve başvurma harcı ödenerek takibin bir başka borçluya da yöneltilebileceğini, örneğin senette imzası bulunan üç borçludan ikisi hakkında takip yapan alacaklının, daha sonra takibi üçüncü borçluya da yöneltmek istemesi yani o borçluyu da takibe dahil etmek -ona da ödeme emri göndermek- istemesi halinde, yeniden icra dairesine peşin ve nisbi harç ödemesi gerektiğini” belirtmişken,sonraki içtihatlarında[20], bu görüşünü terk ederek “HMK. (ve İİK.)’da ‘dahili dava’ kurumunun düzenlenmemiş olduğunu, takip talebinde ‘borçlu’ olarak gösterilmemiş olan müşterek (müteselsil) borçlunun -sonradan takip harçları verilmek suretiyle de olsa- önceki (başlamış) takibe dahil edilemeyeceğini (bu borçluya aynı dosyadan ödeme ‘icra’ emri gönderilemeyeceğini)” belirtmeye başlamıştır…[21]

***



[1]UYAR, T. Tasarrufun İptali Davalarının Konusu (İBD. Temmuz-Ağustos/2017, 2017/4, s:74-131) - (TBBD. Eylül-Ekim/2008, s:287-313) - (UYAR, T./UYAR, A./UYAR, C. İcra ve İflas Hukukunda Tasarrufun İptali Davaları, 2018, 5. Baskı, s:…)

[2]KURU, B. İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, 2. Baskı, 2013, s:1399 – KURU, B. İcra ve İflas Hukuku, 3. Baskı, 1997, C:4, s:3412

[3]SERTKAYA, A.Ş./KUL, S. Tasarrufun İptali Davaları, 2016, s:77

[4]KURU, B. age. C: 4, s: 3412 -KURU, B. El Kitabı, s:1399 vd. - UYAR, T./UYAR, A./UYAR, C. İİK. Şerhi, C: 3, s: 4337 vd. - TOKTAŞ, M. age. s: 86 -ERDÖNMEZ, G. age. s: 101 - COŞKUN, M. age. C: 4, s: 4667

[5]SERTKAYA, A.Ş./KUL, S. age. s: 77 -UYAR, T./UYAR, A./UYAR, C. İcra ve İflas Hukukunda Tasarrufun İptali Davaları, 5. Baskı, 2018, s:89 - UYAR, T./UYAR, A./UYAR, C. İİK. Şerhi, C:3, 3. Baskı, 2014, s:4337 -UYAR, T. İİK. Şerhi, C:11, 3. Baskı, 2010, s:18711 -UYAR, T./UYAR, A./UYAR, C. İcra ve İflas Hukukunda Tasarrufun İptali Davaları, 4. Baskı,C:1, 2011, s:86 - UYAR, T./UYAR, A./UYAR, C. İcra ve İflas Hukukunda Tasarrufun İptali Davaları, 3. Baskı, 2008, s:66 - UYAR, T./UYAR, A./UYAR, C. İcra ve İflas Hukukunda Tasarrufun İptali Davaları, 2. Baskı, 1992, s:31

[6]COŞKUN, M. Açıklamalı- İçtihatlıİcra ve İflas Kanunu, C:4, 2016, s:4666

[7] Bknz: 15. HD. 05.11.2003 T. 4290/5246; 03.04.1990 T. 4763/1551(e-uyar.com) -GÜNEREN, A. İcra ve İflas Hukukunda Tasarrufun İptali Davaları, 2.Baskı, 2012, s:127

[8]YELEKÇİ, M. Tatbikatta İcra ve İflas Kanunu, 1970, s:605 -UYAR, T. İcra ve İflas Yasasında Düzenlenen İptal Davalarının Hukuki Niteliği ve Konusu “İBD. Ekim/1984” -KURU, B. İcra ve İflas Hukuku, C:IV, 1997, s:3412 - ULUKAPI, Ö. İcra ve İflas Hukuku, s:274) (TAZE, M. Tasarrufun İptali Davası (Yüksek Lisans Tezi), 2007, s:58

[15]Antalya BAM. 4. HD. 04.10.2017 T. 893/843 s. kararı: “…Davacı vekili; ….. ……… Ltd. Şti. ve N….'yi … ihalelere borçlular M.A. ve H. A. hesabına “nam -ı müstear” olarak katıldıklarından, ihale bedelinin borçlu davalılar tarafından ödendiğinden, ………Ltd.Şti.'nin hissedarları M. A. ve D.A.'nın borçluların yeğeni ve yengesi olduklarından, N. S.’nin ise davalıların dava dışı kardeşleri A. A.'nın eşi olduğundan, A. A.'nın da banka borçlularından olduğundan, ihalelerde…….. …….. Ltd. Şti, ve N. S.'nin B. K. tarafından temsil edildiğinden, B. K.'nin aynı zamanda daha önce iptal edilen tasarruflarda borçlular M. A.ve H. A.'yı da temsil ettiğinden, ………… Ltd. Şti'nin 2.000,00 TL. sermayesi olduğundan, bunun 500.000,00 TL'sinin ödendiğinden, 1.500.000,00TL'sinin taahhüt edildiğinden, şirketin mesken nitelikli taşınmazları iktisap etmesinin olayların normal akışına aykırı olduğundan, yine 1.207.400,00 TL ödeme yapmasının da sermaye miktarı karşısında olayların normal akışına aykırı olduğundan, “nam-ı müstear” ile ihalelere katılınılarak borçlular hesabına mülk edinilmesi işleminin muvazaalı olduğundan ve TBK'nın 19 uncu maddesi uyarınca iptali gerektiğinden söz ederek “açıklanan tasarrufların iptaline ve yine açıklanan tasarruflara konu taşınmazlar üzerinde davacı yararına cebri icra yetkisi tanınmasına karar verilmesini” istemiştir.

Davalı……. …… Ltd. Şti. vekili , “cebri icra yoluyla yapılan satışların iptal davasının konusu olamayacağı, hem TBK. 19 hem de İİK. 277 ve izleyen maddelerine göre iptal istenemeyeceği, tasarrufların gerçek olduğu; davalılar H. A. ve M. A. vekili, icra yoluyla yapılan satışların tasarruf konusu olamayacağı, nam-ı müstearın ve muvazaanın bulunmadığı; davalı N. S. vekili, cebri icra ile yapılan satışların iptale konu olamayacağı, muvazaa bulunmadığı, bedelin bu davalı tarafından ödendiği” şeklindeki gerekçelerle “davanın reddi gerektiğini” savunmuşlardır.

Mahkemece, “muvazaa yapıldığına ya da nam-ı müstearla hareket edildiğine dair herhangi bir kanıt bulunmadığı, cebri icra yoluyla yapılan ihalelere herkesin katılabileceği, borçluların iradi bir tasarrufunun mevzubahis olmadığı” şeklindeki gerekçelerle “davanın reddine” karar verilmiştir.

Davacı vekili müddeti içerisinde verdiği istinaf dilekçesiyle;

a) Kararın yeterli gerekçe taşımadığı,

b) Borçlu “davalılar ile ihale alıcısı davalılar arasında muvazaa bulunduğu, davalı şirket ortaklarının borçluların yakın aile bireyleri olduğu, şirketin mesken edinmesinin olayların normal akışına uygun olmadığı, B.K.'nin hem borçluların hem de ihale alıcılarının temsilcisi olduğu, N. S.'nin borçluların yengesi olduğu”, şeklindeki gerekçelerle “kararın kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini” istemiştir.

Duruşma açılmasını gerektiren bir neden bulunmadığından inceleme ve görüşmeler HMK'nın 353'üncü maddesi uyarınca dosya üzerinden yürütülmüştür.

Buna göre;

l-a) ‘Sözlük’ anlamı “bir kişinin sanat, edebiyat, ticaret hayatında yahut faaliyette bulunduğu herhangi bir işte kimliğini gizlemek için seçtiği ad” olan ve uygulamada ‘mahlas’ ya da ‘takma ad’ da denilen nam-ı müstear hallerinde, borçlu, çeşitli nedenlerle -alacaklılardan mal kaçırma amacıyla- kendi adını gizleyerek yapmak istediği hukuki işlemi bir başkasına ve ancak kendi hesabına yaptırır. Borçlunun adını gizleyerek, borçlu hesabına ancak kendi adına hareket eden ve üçüncü kişilerle işlemde bulunan bu kişiye ‘nam-ı müstear’ denilir. Medeni Kanun ve Borçlar Kanununda bu kurumu düzenleyen açık bir hüküm bulunmamasına rağmen gerek doktrinde ve gerekse Yargıtay içtihatlarında nam-ı müstear iddialarının dinlenebilir olduğu kabul edilmektedir. (Talih UYAR, “Tasarrufun İptali Davalarının Konusu” “TBB Dergisi, sayı 78, 2008/Eylül-Ekim, s:287-313”) Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 05/05/2015 günlü ve 2014/18636 Esas, 2015/6642 Karar; 18/03/2013 günlü ve 2013/6263 Esas, 2013/3521 Karar sayılı ilamlarında da “nam-ı müstear hukuksal sebebine dayalı olarak iptal davası açılabileceğine” işaret edilmektedir. Davacı vekili, “davalı üçüncü kişilerin davalı borçlular adına nam-ı müstear olarak ihalelere katıldığını, amacın ihale konusu taşınmazların borçlular adına alınması ve ancak alacaklılardan gizlenmesi olduğunu” ileri sürdüğüne göre, davanın dinlenmesi gerekir.

b) “Borçlunun mal varlığını azaltmak (mal kaçırmak) amacıyla yaptığı muvazaalı işlemlerden zarar gördüğünü” ileri süren alacaklı dilerse özel hüküm niteliğindeki İİK 277 ve izleyen maddelerine göre iptal davası, dilerse genel hüküm niteliğindeki TBK'nın 19'uncu maddesine göre ‘muvazaa davası’ açabilir. İİK'ya göre açılan iptal davası, TBK'ya göre muvazaa davası açılmasını önlemez. Davacı - alacaklı bu konuda “terditli dava” da açabilir. Yani borçlunun mal kaçırmak amacıyla yaptığı tasarruflardan zarar gören alacaktı, açtığı davada önce işlemin muvazaalı olduğunun tespiti ile buna göre hüküm kurulmasını, bu iddiasının kabul edilmemesi halinde İİK 277 ve izleyen maddelerine göre tasarrufun iptaline karar verilmesini de talep edebilir (Talih UYAR, ‘Tasarrufun İptali Davası ve Muvazaa, Nam-ı Müstear, İnletmenin Devri, Kamına Karşı Hile ve Perdeyi Kaldırma Teorisi’ “ABD. 2016/2, s:343-403”). Davacı alacaklı vekili “nam-ı müstear olarak yapılan işlemlerin TBK 19’uncu maddesine göre iptalini” istemektedir. TBK'nun 19'uncu maddesine göre açılan iptal davalarında İİK'nın 277 ve izleyen maddelerinde arandığı gibi aciz vesikası koşulu aranmaz ve yine o maddelerle belirlenen hak düşürücü sürelerde uygulanmaz. Bu yönden de davanın dinlenebilme koşulları oluşmuştur.

c) Gerçekten de Yargıtay'ın bazı kararlarında “cebri icra yoluyla yapılan satışlar hakkında tasarrufun iptali davası açılamayacağına” işaret olunmaktadır. Ancak bu kararlarda bazı özgül koşulların oluşması halinde “cebri icra ile yapılan satışlara konu mal varlığı değerlerinin de iptal davası konusu olabileceği” olasılığı tümden yok sayılmamaktadır. Örneğin Yargıtay 17. Hukuk Dairesi bir kararında "kural olarak cehri icra yoluyla yapılan satışlar iptal davası konusu olamaz" diyerek, istisnai halterde bu satışlar hakkında da iptal davası açılabileceğini benimsemiştir (Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 29/12/2011 gün ve 2011/6720 - 13241 E.K.). Bu açıklamalara göre şu sonuca ulaşılabilir: Eğer nam-ı müstear (inançlı işlem) iddiası yoksa, üçüncü bir kişiye cebri icra yoluyla yapılan satışlar iptal davası konusu olamaz. Ancak eğer nam-ı müstear iddiası varsa, cebri icra yoluyla yapılan satışlar da iptal davası konusu olabilir. Çünkü borçlunun, nam-ı müsteardan, kendisi hesabına, diyelim ki bir oto galerisinden bir araç satın almasını ya da birinden taşınmaz satın almasını istemesi ile kendisi adına ihaleye katılarak taşınmaz ya da araç satın almasını istemesi arasında nitelikçe herhangi bir fark bulunmamaktadır. İkisinde de amaç aynıdır. Borçlu, mal varlığı edinmek istemekte, ancak bu mal varlığının alacaklılarca bilinmemesini arzulamaktadır. Nam-ı müstearın “borçlu hesabına ihaleye girdiği ve ancak kendi adına taşınmaz satın aldığı” ileri sürüldüğüne göre, doğaldır ki cebri icra ile yapılan bu satışlar hakkındaki iptal davası da dinlenebilecektir. Dava, bu yönden de dinlenebilme koşullarına sahiptir.

2-Mahkemece uyuşmazlığın çözüme kavuşturulabilmesi için;

a) Taşınmazlardan üçünü borçlular hesabına nam-ı müstear olarak ihaleden satın aldığı iddia olunan…. Ltd. Şti.'nin ticari defter belge ve kayıtları üzerinde HMK'nın 222’inci maddesinde açıklanan yöntemle bilirkişi tetkikatı yapılması; 454.000,00TL, 674.000,00TL ve 80.400,00TL tutarındaki ihale bedellerinin şirket kayıtlarında bulunup bulunmadığının, bedellerin şirket hesabından ödenip ödenmediğinin, ödeme tarihleri itibariyle şirketin bu bedelleri ödeyecek parasal kaynağının bulunup bulunmadığının ve ihale bedellerinin ne şekilde ödendiğinin saptanması,

b) İhale bedelleri şirket hesabından ödenmemişse, getirtilecek ticaret sicil kayıtlarına göre belirlenecek yetkili temsilcisinin,

-İhale bedellerinin hangi kaynaktan ödendiği,

-Lojistik alanında iştigal eden şirketin hangi amaçla mesken nitelikli taşınmazları mülk edindiği,

olgularına ilişkin olarak HMK'nın 169 ve izleyen maddelerine göre isticvabı,

c) Davalı N. S.'nin ekonomik durumunun araştırılması, 67.000,00TL tutarındaki ihale bedelini ne şekilde ödediğinin belirlenmesi, dava dilekçesinde bu davalının borçlu davalıların yengesi (dava dışı A.A.'nın eşi) olduğu ileri sürülmesi ve ancak bu olgunun nüfus kayıtlarına yansımamış olması karşısında bu iddianın da araştırılması, davalı N. S. ile dava dışı A. A. arasında ne şekilde bir ilişki olduğunun belirlenmesi ve gerekirse hem ihale bedelinin ödenmesi, hem de davalı ile dava dışı A. A. arasındaki ilişki konusunda davalının HMK'nın 169 ve izleyen maddelerinde gösterilen yönteme göre isticvabı,

d) İhalelerde davalılar adına hareket eden B. K.'nin nüfus aile kaydını tedariki, adı geçen ile 156 ada 1 parsel, 5 ve 6 numaralı bağımsız bölümlerin ilk alıcısı İ. oğlu M. K. arasında akrabalık bağı olup olmadığının saptanması,

e) Davalı borçluların müşterek -müteselsil kefil olarak yer aldıkları kredi sözleşmelerinin borçluları olan;

-….. İç ve Dış Ticaret A.Ş. (….. Faktoring Finansal Hizmetler AŞ.)

-….. Akaryakıt Ticaret ve Sanayi A.Ş.

-…… Petrol Ürünleri Sanayi ve Ticaret A.Ş.

-…… Yatırım ve Yönetim Holding A.Ş.

-…&S230;.Turizm Pazarlama İnşaat ve Reklam Ticaret A.Ş.

-……Petrol ve Kimyevi Ürünleri Depoculuk Aş. İle davalı …… …….. Ltd. Şti.’nin ticaret sicil kayıtlarının getirtilmesi, tetkiki ve davalı şirketin ortaklarıyla borçlu şirketin ortakları arasında aynılık ya da yakınlık bulunup bulunmadığının, bulunuyorsa derecesinin tespiti, ve bu araştırmalar ile hasıl olacak sonuca göre uyuşmazlığın özüne ilişkin değerlendirme yapılarak sonuca ulaşılması gerekirken, bu lazımelerin yerine getirilmemesi ve davacı banka vekilinin 23/05/2017 günlü oturumdaki “delillerimiz toplansın” şeklindeki istemi hakkında da olumlu ya da olumsuz herhangi bir karar verilmemesi, HMK’nın 353/1-a,6 madde ve bendine aykırıdır ve bu nedenle kararın kaldırılarak yukarıda açıklanan esaslar dairesinde davanın yeniden görülmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesi gerekir.

HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçeye göre; I-İstinaf başvurusunun kabulüne, II- HMK’nın 353/1-a/6 madde ve bendi uyarınca kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine, III- Diğer istinaf itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, IV- İstemesi halinde istinaf ilam harcının davacıya iadesine, 04/10/2017 gününde, oybirliğiyle ve HMK’nın 353/1-a maddesi uyarınca kesin olarak karar verildi……”

[16]Bknz: UYAR, T./UYAR, A./UYAR, C. Tasarrufun İptali Davaları, 5. Baskı, 2018, s:957 vd. ; 4. Baskı, 2011, C:2, s:2094 - UYAR, T./UYAR, A./UYAR, C. İİK. Şerhi, 2014, C:3, s:4592

[18]KURU, B. İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı, 2017, s:71 -KURU, B. İstinaf Sistemine Göre Yazılmış İcra ve İflas Hukuku, 2016, s:101 vd. -UYAR, T./UYAR, A./UYAR, C. İİK. Şerhi, 2014, C:1, s:884 – ARSLAN, R./YILMAZ, E./AYVAZ, T.S. İcra ve İflas Hukuku, 2017, s:117 vd.)

[21]UYAR, T./UYAR, A./UYAR, C. İİK. Şerhi, C:1, s:874.

ETKİNLİK TAKVİMİ

25.11.2024
AV. UFUK KÖK
BARO BAŞKANI

© Web sitesi hizmeti Türkiye Barolar Birliği tarafından verilmektedir.